4 Haziran 2009 Perşembe

FATİH SULTAN MEHMED’İN KARALAMA DEFTERİ

Geçen hafta İstanbul’un fethinin 556. yıldönümüydü. İstanbul’un fethinin ruhuna yakışmayan pek çok gösteri ve şenlik yapıldı. Havai fişekler, lazer gösterileri, çeşitli canlandırmalar, ruhsuz çığlıklar… Fatih Sultan Mehmed, bu şaheser şehri sanatkârane bir şekilde fethetmişti; bugün şaheser şehrin yıkıntıları içinde, kenar mahalle zevksizliği ile kutlama yapan torunları (?), ağızları açık lazer gösterisini izlerken, acaba karadan yürütülen gemilerin dehasına mı, yoksa lazerle yansıtılan görüntülerin büyüsüne mi kapılmışlardı? Muazzam bir şehri fethedip, peygamber övgüsüne mazhar olan bu genç adam hakikaten kimdi, hiç düşünmüşler miydi? Pek sanmıyoruz.

Fatih Sultan Mehmed, ilim, tasavvuf, sanat, felsefe, mühendislik gibi bir çok sahaya ilgi duymuş ve desteklemişti. Fatih’in pek çok sanat dalına duyduğu alâka, resim sanatında da göze çarpıyor. Venedikli ressam Bellini’yi İstanbul’a getirterek, hem kendi portresini hem de saray çalışanlarının resimlerini yaptırtan Fatih, sadece bununla da kalmıyor, eline geçen tüm minyatür ve çizimleri itina ile biriktiriyordu. Bu koleksiyon, Topkapı Sarayı müzesinde “Fatih Albümü” adı altında toplanmıştır. Beşir Ayvazoğlu O’nun sanat ilgisine şöyle temas ediyor:

“Plastik sanatlara duyduğu büyük ilgi ise, fetihten hemen sonra kurduğu müesseselerden birinin de Nakışhane olmasından anlaşılıyor. Vakit geçirilmeden "Rumeli ve Anadolu taraflarından (...) ashab-ı sanayi ve hıref ehli ve ayali ile payitahta irsal oluna deyu" hükümler gönderilir ve değerli sanatkârlar İstanbul'da toplanır.

Baba Nakkaş'ın yönettiği, çalışmalarına Eski Saray'da başlayıp Topkapı Sarayı'nda devam eden ve şübhesiz Ehl-i Hıref teşkilâtının temelini teşkil eden bu Nakışhane hakkında fazla bir şey bilinmiyorsa da, ürettiği çok sayıda eser günümüze ulaşmıştır. Müzehhibinden mücellidine, hattatından nakkaşına kadar yüz civarında sanatkârı çekip çeviren ve bir bakıma Fatih'in estetik müşavirliğini yapan Baba Nakkaş, onun seçkin ilim ve sanat adamlarının katıldığı özel meclislerine de kabul ediliyordu. Bu meclislerde dinî ve ilmî konuların yanısıra, önemli felsefe, sanat ve edebiyat meselelerinin de tartışıldığı muhakkaktır.”

Tüm bunları belki biliyoruz, fakat Fatih Sultan Mehmed’in “çizer” yönünün olduğunu, çeşitli çizimlerinin bulunduğu bir karalama defterinin Topkapı Sarayı Müzesi kütübhanesinde bulunduğunu ise çoğumuz bilmiyoruz. Biz de bilmiyorduk.

Fatih’in karalama defterini Sultan II. Abdülhamit Han bulmuş ve büyük bir itina göstererek ciltlettirip Yıldız Sarayı kütübhanesine koydurmuş. Böylece günümüze kadar korunarak gelmiş. Fatih Sultan Mehmed henüz Şehzade Mehmed iken kullanıyormuş bu defteri. Defteri görmedik fakat araştırmamıza göre, 180 sayfalık defter, kırmızı deri kapaktan ve mürekkebin dağılmasını önleyen aharlı kâğıtlardan oluşuyor. Defter itina ile yazılmış bir besmele ile başlıyor ve “Mehmed bin Murad Han” ibareli tuğra denemeleri, Arap, Fars ve Grek alfabeleriyle yazı denemeleri ve portre çizimleri yapılmış. Çizimlerin kimi yerinde ince uçlu kamış kalem, kimi yerinde de fırça kullanılmış. At, kuş, yaprak ve insan yüzünün profesyonelce çizildiği üzerinde hemfikir tarihçiler. Çünkü, öfke, heyecan ve sevinç gibi mimiklerin portrelerde vurgulandığı söyleniyor. Yine defterde, ileride kullanacağı tuğra üzerindeki çalışmaları, baykuş, leylek gibi hayvan çizimleri, çiçek motifleri, ebced hesablarında kullanılan karakterler yer alıyor. Ve yine yapılan hesablamalara göre, Fatih’in bu defteri tutmaya henüz 5-6 yaşlarında iken başladığı tahmin ediliyor.

Bu defter hakkında yayınlanmış bir eser bulunuyor: A. Süheyl Ünver’in 1953 yılında yayınladığı “Fatih’in Çocukluk Defteri”. Bu eseri belki ancak sahaflardan bulmak mümkün olabilir, çünkü baskısı bulunmuyor.

Fatih Sultan Mehmed’in dehası, 20’li yaşlarda İstanbul’u fethetmesi ile ortaya çıkıyor. Fakat o çocukluğundan ilk gençliğine kadar geçen hayatında, dehasını besliyor ve bu “karalama defteri” de onun ufkunun daha çocuk yaşlarda ne kadar geniş olduğunu gösteriyor. Deha bir yana, çocukların yetiştiği ortamın, iklimin, önüne koyulan gayelerin, onu ne kadar geliştirdiği ve beslediği Şehzade Mehmet’in karalama defteri vesilesiyle bir kez daha ortaya çıkıyor.

Baran Dergisi, 4 Haziran 2009

Gülçin Şenel

gulcinsenel@gmail.com

Hiç yorum yok: