24 Temmuz 2009 Cuma

PADİŞAH GÖMLEKLERİNİN ESRARI

Yıllarca Osmanlı hatırası olduğu için üvey evlad muamelesi gören, eşsiz tarihî eserleri çalınan, yağmalanan ve çürümeye terk edilen, fakat her nasılsa (İlber Ortaylı’nın tesiriyle denilebilir belki) son yıllarda önem kazanan Topkapı Sarayı müzesinde her geçen gün yeni bir keşfe imza atılıyor. Garib olan, 80 küsür yıl gözümüzün önünde olan şeyleri yeni keşfediyor olmamız. Bu keşiflerden biri de, Padişahların genelde savaşa giderken, nazardan korunmak veya şifa bulmak giydikleri düşünülen “tılsımlı” gömlekler. Tılsımdan kasıd, gömleklerin üzerine işlenmiş olan çeşitli semboller. Bunlara “muska” demek belki daha doğru.

Topkapı Sarayı Müzesi’nin tekstil koleksiyonunda yer alan gömleklerin üzerindeki “şifreli” harf ve rakamların işaret ettiği anlamlar henüz çözülebilmiş değil. Elbette bunları öncelikle bir “ebced hesabı ve cifir” ustasının çözmesi beklenirdi, ancak böyle bir çalışma ufukta görünmüyor.

Aslında gömleklerin kumaşlarının nasıl dokunduğu da esrarını koruyor. Uzmanlara göre kumaşların “8 bin çözgü ipiyle” nasıl dokunduğu, nasıl bir teknik kullanıldığı bilinmiyor. Gömleklerin her birinin 3-4 yılda tamamlandığı, gömleklerin üzerindeki yazı ve sembollerinse usta hattatların elinden çıktığı düşünülüyor. Çünkü gömlekler üzerinde hat sanatının çeşitli üslublarının kullanıldığı da tesbit edilmiş.

“Padişah Giysileri” üzerine bir kitab hazırlayan Doç. Dr. Hülya Tezcan’a göre, bu gömlekler üzerindeki “desenler”, grafik sanatının zirvesi olarak yorumlanmalı. Gömleklerin üzerine hat sanatının celî, sülüs, kûfî yazısıyla işlenen âyet ve dualar, geometrik şekillerin veya Kadem-i Saadet, Süleyman Mührü, Zülfikâr, lale gibi motiflerin içine yazılmış. Gömlekler üzerinde sıkça yer alan iki motif ise Hz. Ali’nin kılıcı “Zülfikâr” ve “Süleyman Mührü”. Doç. Dr. Hülya Tezcan, gömleklerde yer alan Süleyman Mührü’nün, saltanatın ebediyetini temsilen kullanıldığını ve Allah, Allah Resulü ve Hz. Ali isimlerinin çoğunlukla birarada kullanıldığını tesbit etmiş. Şöyle diyor Tezcan:

“Bir şifre var, bu açık; ama o rakamları ve harfleri çözmek uzmanlık gerektirir. Kaldı ki, giysilerin üzerindeki gubarî hatla yazılan Arabça metinler bile daha okunmadı. Gömleklerin, hem dokuması hem de deseni itibariyle gerçek bir sanat eseri olduğunu kabul etmeliyiz. Dokuma üzerine çalışanlar da 8 bin çözgü teliyle dokunan Gülistanî Kemha tekniğini henüz çözemediler.” (1)

Padişah gömleklerinin “şifresini” çözmek için çalışan belki tek, belki ilk isim Mehlika Orakçıoğlu. “Türk Tekstilindeki Kültürel Etkiler” başlıklı doktora tezini Londra’daki bir üniversitede hazırlıyor. Şöyle diyor:

“Bu konu, dışarıda daha çok ilgi topluyor. Harvard Üniversitesi bütün imkânlarını ücretsiz olarak seferber etti meselâ. Sonunda neye ulaşacağımı bilmiyorum. Kodlama sistemini günümüze uyarlamayı başaramasam bile, bu tez bitirilmeyi hak ediyor. Fakat çözebilirsem yeni tekstil tasarımları oluşturmak zor olmayacaktır.” (2)

Bizdeki üniversiteler bir yana, özel araştırmacılar bile bu konuya ilgi göstermemiş. Yani padişahlarımızın gömleklerinin dokunma tekniği ve üzerindeki “muska”lar, İngiltere’nin üniversitelerini heyecanlandırırken, bizimkiler ya “şanlı tarihimiz” diye türkü söylüyor yahut “sövüyor”.

Yavuz Sultan Selim’in Kaftanındaki Figür

Yavuz Sultan Selim’in kaftanı üzerindeki desenleri inceleyerek “ellerini gökyüzüne açmış yakaran insan figürü”ne ulaşmış Mehlika Orakçıoğlu. Yurtdışında da bu kaftan üzerine üç konferans vermiş. Gömleği hazırlayan sanatkârın desenler arasına gizlediği figür, kutsal hazineleri İstanbul’a taşıyan ve ilk Osmanlı Halifesi unvanını alan Yavuz’un İslamî esasların koruyucusu olduğunu temsil ediyor. “Bir illüzyon halinde kimi zaman açıkça görünüp kimi zaman da desenler arasında yiten figürü doğrudan Yavuz Selim’e atfetmek de mümkün” diyor Orakçıoğlu. Çünkü taç kullanan tek sultanın Yavuz olduğunu söylüyor:

“İnsan figürü kaftanın ortasına gelecek şekilde ayarlanıp, boynun altından göğse, göğüsten aşağı doğru bütün kumaş yüzeyinde boyuna ve enine kırılmaksızın tekrar etmektedir. Kaftan üzerindeki bu figür başındaki tacı ile ibadet eder bir vaziyette diz çökmüş, ayak uçları içe doğru kıvrık vaziyette simetrik olarak küçük palmet motifinin yanlarında yer almıştır ve ellerini yukarı kaldırmış bir şekilde dua etmektedir. Muhtemelen figürün başında yer alan bu taç Yavuz Sultan Selim’i temsil etmektedir; çünkü taç kullanan tek Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim’dir.” (3)

Ancak kimi araştırmacılar, Yavuz Sultan Selim zannedilen o taçlı ve küpeli meşhur portrenin Şah İsmail’e ait olduğunu söylüyorlar.(4) Bu durumda o kaftanın da Yavuz’a âit olmama ihtimali doğuyor. Nitekim Orakçıoğlu makalesine şöyle devam ediyor:

“İnsan ve hayvan figürleri özellikle İran süsleme sanatlarında kullanılmasına karşın, Osmanlı süsleme sanatlarında özellikle tekstil alanında kullanılmamıştır. Bunun nedeni özellikle İslam sanatında Sünnî Müslümanların hayvan ve insan figürlerine yer vermemiş olmasından kaynaklanmaktadır. Kısacası İslam sanatı non-figüratiftir diyebiliriz. Osmanlılarda sanat özellikle kumaş sanatı sarayın kontrolü altında yürütülmüştür. Bu kaftanın sarayın veya Sultan Selim’in kontrolünden geçmemiş olması mümkün değildir. Belki de bu kaftan Sultan Selim’in isteği üzerine özellikle de yapılmış olabilir. Çünkü kaftanın üzerinde tekrar eden insan figürleri ustalıkla kumaşın yapısını oluşturan motifler arasında tasarımcı yahut dokuma ustası tarafından gizlenmiştir. Belki de tasarımcının kendi isteğiyle bu desen oluşturulmuştur; fakat bunu sarayın sıkı kontrolü altında yapmak da zordur. Bu kaliteli ipek kaftan özel olarak saray nakkaşları tarafından dizayn edilerek özel olarak dokunmuştur. Bu kesindir ki ‘illüzyon’ kaftanın dizaynına farklı bir özellik katmaktadır ve bu özellik bu kaftan kumaşı üzerindeki incelemeler sonunda ilk defa bu çalışmada ortaya çıkarılmıştır.”

Kaftandaki figürde İranî etkilerin açıkça görülmesi, meşhur taçlı ve küpeli resmin muhtemelen Yavuz’a âit olmaması gibi, bu kaftanın da ona âit olmayabileceği ihtimalini doğuruyor ki, bir sürü ihtimali “olabilir” vezninde sıralayan araştırmacının –bizce- bu iddiayı da dikkate alması gerekirdi.

1) Aksiyon Dergisi, (09.05.2005)

2) A.g.y.

3) Ev Tekstili Dergisi 32. Sayı

4) Bugün Gazetesi yazarı Tarihçi Erhan Afyoncu.

Baran Dergisi, 24 Temmuz 2009

Gülçin Şenel

gulcinsenel@gmail.com

Hiç yorum yok: