23 Ocak 2009 Cuma

MÜJDELERİN MÜJDESİ: SALİH MİRZABEYOĞLU


“SUDA BOĞULAN BALIK”

«Mümkün müdür, icatlara, ilerlemelere rağmen, kültüre, dine, felsefeye rağmen hayatın sathında-yüzeyinde kalınsın? Mümkün müdür, bilinmesi yine de bir kazanç olan bu satıh bile, yaz tatillerinde salon mobilyaları gibi, aklın alamayacağı kadar yavan bir kılıfla kaplansın?

Evet, mümkündür.

Mümkün müdür, bütün dünya tarihi yanlış anlaşılmış olsun? Mümkün müdür, ölen yabancıdan söz edeceği yerde, çevresine üşüşen kalabalığı anlatır gibi, hep yığınların lafı edildiği için, geçmiş yanlış anlaşılmış olsun?

Evet mümkündür.» (1)

Rilke’nin işaret ettiği “mümkünler”in gerçekliğini yaşarken biz, hayatın sathında kalmışlığı, bu satıhta kalmışlığı işaretlerken bile yavan kılıfları aşamayışı, bu aşamayışı dert etmemeyi öğrendik.

Biz ki, müslümandık; İslâm’la müşerreftik… Tatlı suda yaşamayı bilmezdik, akvaryum balığı olduk… Belki biraz debelendik ama boğulmayı bile beceremedik!..

«Âdem bina yıkıntısının kıyısında acı ve hüzün duygusunun açtığı o garib aydınlığına kaçıcı bir yerde gizliden gizliye keyif sürüyor… Osman birden haykırdı:

-“Akvaryuma bakın efendim?”

Âdem, müthiş bir manzarayla karşılaştı; akvaryumun tatlı suyunda bir istavrit balığı çılgınca çırpınıyor, ağzını alabildiğine açmış, başını sudan çıkararak nefeslenmeye çalışıyor!

-“Suda boğulan balık!”

Öyle ya!.. Aynen!..» (2)

Bir adam düşünün ki, bütün insanlığın ona yüklenen sorumluluğunun ıztırabından izlerle-eserlerle yepyeni bir dünya kuruyor...

«Sokağa çıkacak hâle gelme ve sokağı gerçekten insanların gezdiği hâle getirme hayâlinin, ümidinin, çabasının ve bunların tam zıddı duyguların, mevsimler boyu süren koza hayatı; bazen fildişi kule, bazen canlı cenaze olarak içinde bulunulan tabut, bazen yanıp kül olmuş ve şuracıkta süpürülmekten kurtulmuş veya unutulmuş kâğıdın mekânı… Evdeyken içindeki sokaklarda gezme ve dostlukları yaşamanın, sokaktayken içe bakma ve eve kaçmanın gidiş gelişlerinde geçen hayat.» (3)

Bir adam düşünün ki, bütün insanlar-müslümanlar onun fikrine hem ölesiye muhtaç, hem de ondan ölesiye mahrum…

«İşte bu saatler, güneşin sulara veda saatleri, sözleri suskunluğa emanet edip gidiyorum. Mekânda varolmak vehminin de olmadığı bir vehmi duyuyorum; “sakın zaman büsbütün tükenmiş, mekân dürülmüş olmasın!”

Madem ki karanlıkla aydınlığı ayırdedebiliyorum –ki, hâli duyuyorum-, öyleyse geliyorum!

Açılan kapı. Henüz tamamlanmamış evdeyim.

Evdeyim. Mânâda bir çizgi daha beyaz yaprak üstüne.

Düşünün, neden bir kumaş gibi dokunamadığını ruhların ve nasıl dokunacağını. Beyaz kâğıt; üzerine bir siyah çizgi, sonra sarı, sonra lacivert, sonra falan ve filân… rengarenk oldu kâğıt. Hani HÂKİM renk?

Bir de şunu düşün: Hâkim rengi BULMUŞSUN. Bir çizgi; bir eser. Sonra bir çizgi daha; bir eser daha. Ve beyaz zemin, üstüste çizgilerle kapanıyor!..

Evdeyim. Mânâda bir çizgi daha beyaz yaprak üstüne; onun üzerindeyim. İşim acele mi, acele. Dünya bir inkılâb bekliyor ve ben beklenendenim!» (4)

Mümkün müdür, dünya büyük altüst oluşlar yaşasın, bütün insanî değerler, ahlâk-din, fikir, sanki hiç olmamışlar gibi, ekmeğe, aşa, mevkiye meze yapılsın?

Mümkün müdür, dünyada “insan olmak” namına tek bir ideal kalmasın, insan denen şey ruhu olmayan bir kadavraya, bir Frankeştayn ucûbesine dönüşsün?

Mümkün müdür, her gün, her dakika, her saniye meydana gelen mûcize, yani “yaşamak”, bir “akıllı füze” kadar hayrete düşürmesin insanı?

Mümkün müdür, dünyayı yeniden, insanca-müslümanca “yaşanacak” bir hâle getirmenin mecnunca sevdasıyla bir adam çıksın ortaya; bütün diller sussun, gönüller başlasın konuşmaya; bütün kelimeler, bütün lûgatler onu çağırsın? Kütübhaneler dolusu eseri, dünyayı sarsan-sarsacak fikirleri insanların ruhlarında mânâ helezonları oluştursun, dalga dalga uyansın insanlar “insanlığa”?

Mümkündür!

«Bütün bunlar mümkün olduğuna göre, ne pahasına olursa olsun bir şey yapmalı. İnsanı tedirgin eden bu şeyleri düşünen herhangi birisi, ihmal edilmiş işleri aradan çıkarmaya başlamalı; hatta rastgele birisi olsun, bu işin tam ehli olmasın: BU İŞİ YAPACAK BAŞKA KİMSE YOK Kİ.» (5)

BİR RÜYA’NIN HİKÂYESİ

Yıl 1999… Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu Metris cezaevinde… Bu demde, Konya’da bir genç tutuklanır… Bu genç adamın eşi, bir gün komşuları ile dertleşirken, komşusu olan Fikriye hanım şöyle sorar:

“Kim bu adam? Televizyonlar ona terörist diyor, ne işiniz var teröristlerle?”

Genç hanım cevablar:

“O çok büyük bir adam, terörist değil.” Komşusu, tanıdıklarının derman kapısı, dindar bir hanım. Yakınları bir müşkülleri olduğunda, bir işin hayırlı olup olmadığı hakkında istihareye yatması için ona gelirmiş; böyle bir hanım. Akabinde, mezkûr hanım şöyle bir teklifte bulunur:

“Madem öyle diyorsun, ben bir istihareye yatayım. Eğer bu adam dediğin gibi büyük bir zât ise, tamam. Yok değilse bu adamın peşini bırakacaksın.”

Genç hanım kendinden emin bir edayla kabul eder teklifi. Ertesi gün, komşu hanım sabahın erken bir vaktinde kapısına dayanır genç hanımın. Ve büyük bir şaşkınlıkla, “Ben böyle rüya görmedim hayatımda” diyerek başlar anlatmaya:

“Bir evdeyim. Bu ev, daha önce dua etmeyi, istihareye yatmayı öğrendiğim, yıllar önce vefat etmiş hoca hanımın evi. Onunla konuşurken, birden pencerede bir adam peydahlanıyor ve içeriye bakıyor. Pencereye koşuyorum, bu adam O adam: Salih Mirzabeyoğlu! Pencereyi bir açıyorum ki, ne göreyim. Kelimelerle ifade edilemeyecek bir nur, bir beyazlık. Bambaşka bir âlem… Her taraf bulut, anlatılamayacak kadar güzel bir âlem… Bakıyorum, ileride erkek çocuklar var, sıraya girmişler. Etrafta üstüste yığılmış beşikler, yataklar dikkatimi çekiyor… Ne oluyor burada diye anlamaya çalışırken öğreniyorum ki, bu sıraya girmiş erkek çocukları sünnet olmayı bekliyor. Sünnet eden de o adammış: Salih Mirzabeyoğlu!”

Müjdelerin Müjdesi: Salih Mirzabeyoğlu!..

1) Maria Rainer Rilke, Malte Laudris Brigge’nin Notları, Adam Yay., s. 18

2) Salih Mirzabeyoğlu, Müjdelerin Müjdesi-Mim Mim’in Hik­âyesi-, İBDA Yay., İstanbul, s. 95

3) A.g.e., s. 24

4) A.g.e., s. 83

5) Maria Rainer Rilke, a.g.e., s. 19


Baran Dergisi, 23 Ocak 2009


Gülçin Şenel

gulcinsenel@gmail.com



Hiç yorum yok: