2 Nisan 2009 Perşembe

BARBAR BATI’NIN BARBAR MASALLARI

Rahmetli babaannemiz küçükken bize bir masal anlatırdı. İki böceğin evlenmesi ile ilgili bir şeydi. Beyli-hanımlı tekerlemelerle süslüydü ve bu masalı dinlemeyi çok severdik. Hafızamızda kalan tek hatıra, küçücük bir su birikintisinin o böceklere derya gibi görünmesiydi ve masalın bu noktasında kıkır kıkır gülmemizdi. Sonra okumayı öğrendik ve Batı menşeli masallarla tanıştık. Hansel ile Gratel, Pamuk Prenses, Uyuyan Güzel, Kırmızı Başlıklı Kız vesaire… Babaannemizin belki de yüzlerce kez anlattığı masalı unutmamıza rağmen, okuduğumuz bu yeni masalları asla unutmadık. Şifahî kültürden yazılı kültüre geçişimiz, babaannemizin anlattığı masalları unutmak gibi bir bedel ödetti bize.

Aslında pek çoğumuzun kültürel hafızası da bu minvalde şekillenmedi mi? Batı menşeli masallarla başlayan kültürel maceramız, Batı menşeli düşünce biçimleriyle şekillendi. Ve bu süreç aynı şiddetiyle, kitabıyla, sinemasıyla, televizyonuyla, eğlence anlayışıyla bizlerin ve çocuklarımızın üzerine üzerine gelmeye devam ediyor. Şimdi kendimiz adına verdiğimiz kültürel mirasımızla bağ kurma savaşımızı, belki babaannemizin masallarını unutturacak böyle bir yazılı kültürle tanışmasaydık, (veya öncelikle onun masallarının beslediği kendi yazılı kültürümüzle tanışsaydık!) şübhesiz çok daha kolay kazanacaktık. Şahsen, lise çağlarında okuduğumuz “Necib Fazıl’la Başbaşa” olmasa, böyle bir savaştan haberimiz dahi olmayacaktı belki…

Batı Masallarından Kan Damlıyor!

Yakın bir zamanda öğrendik ki, pek çoğumuzun ilkokul çağlarında okuduğu bu Batı menşeli masallar aslında bize anlatıldığı gibi “mutlu son”la biten masallar değilmiş meğer. Masalların orijinal hâlleri, barbarlığın ve vahşetin her türlüsünü içinde barındırmaktaymış. “Şeylerin Tarihi” isimli kitabtan takib edelim:

«Tecavüz, çocuk tacizi ve terk edilme, çağdaş manşetlerin ve gerçekçi filmlerin bahsettiği şeylerdir. Ancak bunlar aynı zamanda en çok sevilen peri masallarının pek çoğunda da merkez teşkil eden konulardır.

Orijinal “Uyuyan Güzel”, bir zamanlar prensin öpücüğüyle uyanan prenses gibi mutlu bir sonla bitmez; aslında prensesin gerçek problemleri daha yeni başlar. Tecavüze uğrar, terk edilir ve gayri meşru çocukları yamyamlıkla korkutulur. “Kırmızı Başlıklı Kız”ın gerçek anlatımında kurt büyükanneyi sindirdikten sonra Kırmızı Başlıklı’ya saldırarak onu lime lime eder. İki vahşi ölümün çocukların kaldıramayacağı kadar ağır bir vahşet olduğuna inanan çoğu sanatçı masalı resmetmeyi reddetmişti. Masalı daha hoş kılmak için bir sanatçı, masala son dakikada kurdu vuran ve en azından “Kırmızı Başlıklı Kız”ı kurtaran bir avcı soktu.

Şimdiki yüzyılda sayısız eleştirmen, çocuklara okunan pek çok peri masalının delilik, sarhoşluk, insan ve hayvanların sakatlanması, hırsızlık, tahammül edilemez bir sahtekârlık ve alenî bir ırk ayrımcılığının ince bir şekilde gizlenmesiyle kötülüğün ta kendisi olduğunu iddia etmeye devam eder. Hikâyeler özellikle orijinal versiyonunda anlatıldığında tüm bu unsurları hatta daha da fazlasını içermektedir.

Hâlâ anlatılagelen bu çocuk masallarının icadçıları niye ahlâka aykırı ve insanlık dışı temaları işlediler? Cevablardan biri, Elizabeth döneminden 19. yüzyılın başlarına kadar, çocukların, yetişkinlerin bir minyatürü olarak görüldüğü gerçeğine dayanır. Böylece çocuklar, yetişkinler gibi geç vakitlere kadar oturuyor, müstehcen bir dili fazlasıyla duyuyor ve sonra bunu kullanıyordu. Yaşça daha büyük olanların cinsel yaramazlıklarından korunmuyorlardı. Çocuklar sarhoşluğa şahid oluyor ve çok erken yaşlarda içki içmeye başlıyorlardı.» (Çivi Yazıları Yayınevi, s. 295-296)

İlginçtir, Batı menşeli masalların çocuklara uygun hâle getirilmiş günümüz versiyonlarında bile çocuklarımıza nasıl bir “dünya” sunulduğu şübhelidir. Ne ahlâkî bir öğüt, ne de bir hayat dersi vermektedir bu masallar. Nitekim, bağlı olunan kültür köklerinden, dinî-ahlâkî prensiblerinden süzülmemiş bir masal, ancak havada kalan bir “iyi-kötü”den bahseder ki, muhatabına da hiçbir tesiri olmaz.

Anlayacağınız bugün dünyanın her tarafında yaşanan ahlâkî çöküşün sorumlusu, ifsada küçücük dimağlarla başlayıp, teknolojisiyle, sinemasıyla, televizyonuyla insanlığın içine zehir niyetine vahşet masalları zerkeden barbar Batıdır. Bugünün tecavüzcü sapkınları, çocuk tacizcileri, anne-baba katilleri, öz çocuğunun katilleri vs, Batının kültürü olan masallarında prototiplerini barındırmaktadır; üstelik tecavüzcü “iyi kalbli prens”, çocuklarını ormanda ölüme terk eden “iyi kalbli fakat çaresiz baba”, sahtekâr, hırsız ve sarhoş “çizmeli bir iyilik kedisi” oluvermiştir. Barbar Batı’nın bugün demokrasi ve insan hakları havarisi oluvermesi gibi…

Aylık Dergisi, Nisan 2009

Gülçin Şenel

gulcinsenel@gmail.com

Hiç yorum yok: